Şimdi bu yazıya Fight Club’ın kapitalizmin bir eleştirisi, kırılgan erkekliğin ve yabancılaşmanın bir anlatısı olduğunu söyleyerek başlayabilirdim. Ama ben böyle başlamıyorum. Çünkü Fight Club benim için bundan çok daha fazlası. Lise yıllarımda ilk izlediğimde, ardından okuduğumda o dönemki bütün arkadaşlarım gibi çok etkilenmiştim. Arkadaşlarımı örnek veriyorum ki özne olarak etkilenmemin sorumluluğunu üzerimden atayım. İlk izlediğimde nelerden etkilendiğimi hatırlamıyorum bile ama bu yazıyla birlikte belki ben de kendimdeki bazı şeyleri anlamlandırabilirim.
Geçmişe gitmeden önce şimdiye gelelim. Madem bir kulüp kurdum ismini de Art and Unconscious Club koydum, biraz niyesini konuşalım. Öncelikle zaten filmde karakterlerin kendilerine özel bir kulüp kurmaları, kulübün onlara özel bir yer olması bana ilham verdi. Tabii amacımız gökdelenleri patlatmak olmayacak, yine de içsel patlamalarımızın olmayacağının garantisini veremeyiz. Bu noktada Nietzsche’nin şu sözü kulağa çok iyi geliyor: “Dolu yaşamın sırrı, tehlikeli yaşamaktır! Vesuvius dağının eteklerine inşa edin şehrinizi!”. Bu kulüpte sınırlarımızda yürüyelim, ötesine geçmeye çalışalım ve biraz da delirelim.
Bu sitede yapmayı amaçladığım şey sanat, bilinçdışı ya da psikanaliz üzerine gerçek bir tartışma, fikir paylaşma platformu oluşturmak. Gönlümüzce tüm hislerimizi dışa vuralım. Yazılarımızı hiçbir kural olmadan yazalım. Ama en önemlisi biz olalım. Yazdığımız şeyler bizden çıksın, buram buram özgünlük koksun. Kendi adıma bunun için elimden geleni yapacağım. Burada yazı yazarken kişisel hiçbir bilgimi paylaşmıyorum. Siz de paylaşmakta ya da paylaşmamakta özgür olun. Unutmayın! Sanat ve Psikanaliz Kulübü'nün ilk kuralı, Sanat ve Psikanaliz Kulübü hakkında konuşmamaktır. İkinci kuralı, Sanat ve Psikanaliz Kulübü hakkında konuşmamaktır. Üçüncü kuralı, biri istemediğini belirttiğinde tartışma sona erer. Dördüncü kural, herkes herkesin paylaşımında birbiriyle konuşabilir.
Şimdi biraz Fight Club üzerine konuşalım ve şuradan başlayalım: anlatıcı neden Tyler’a (yani ikinci bir kişiliğe) ve Fight Club’a ihtiyaç duydu? Benim için Fight Club bir aşk hikayesi. Anlatıcı uykusuzluk yüzünden çeşitli gruplara gidiyor. Tam bu gruplarda rahatlamış, artık uyumaya başlamış ama bir süre sonra gruplarda onu görüyor. Marla. Kitapta bu kisim şöyle anlatılmış: “Ama bugün, iki yıllık başarıdan sonra bugün her şey değişti; çünkü bu kadın bana bakarken ağlayamıyorum. Dibe vuramıyorum, dolayısıyla kurtartılmam olanaksız. Ağzımın içini o kadar ısırıyorum ki, avurtlarım dilime pürtüklü duvar kağıdı gibi geliyor. Dört gündür uyku uyumadım. Onun bakışları altında, ben bir yalancıyım. Sahtekar kadın. Yalancı olan o.” Anlatıcı sonrasında da Marla’nın gözünde bir sahtekar olduğundan bahsediyor. Marla da onun için bir sahtekar. Hemen sonrasında da Tyler ile tanışıyor.
Anlatıcının çok yalnız olduğunu görüyoruz. Tam Marla’yla tanıştığı noktada Marla’ya bu kadar öfkelenmesi de bu yalnızlığı bitirecek olmanın bir savunması belki de. Marla onu aynalıyor ve bu anlatıcı için katlanılmaz bir şeye dönüşüyor. Marla’nın onu nasıl gördüğü meselesi de söyleminde tekrar eden bir şey. Bu noktada anlatıcı belki de Tyler’ı, ideal egosunun bir kişilik formu olarak ortaya çıkarıyor. Sonuçta Tyler, Marla’yla birlikte olabilen birisi. Anlatıcı aynı zamanda gittiklerinin yerini alacak bir gruba da ihtiyaç duyuyor: Fight Club. Tabii bu kulübü yönetecek kişi de Tyler oluyor. Tyler’ı anlatıcının ideal egosu gibi görecek olursak bu noktada onun özellikleri de anlatıcının Başka ile ilişkisiyle alakalı olsa gerek. Kitaptaki şu cümleden belki bir çıkarım yapabiliriz: “Beni sorarsanız, ben babamı altı sene kadar tanıdım; ama hiçbir şey hatırlamıyorum. Benim babam her altı yılda bir yeni bir şehirde yeni bir aile kurar. Buna aile demek ne derece doğru bilmiyorum; yeni bir şube açar demek belki daha uygun.” Anlatıcı sanki tıpkı yeni kulüpler açan Tyler’ı anlatıyor.
Tyler’ın ortaya çıkması da Fight Club da Marla’dan sonra başlıyor. Hikaye de Marla ile bitiyor. Filmdeki en önemli kısım bence “Beni hayatımın çok garip bir döneminde tanıdın.” cümlesiydi. Anlatıcı hayatının nispeten garip bir döneminde olmasa Marla’yı tanıyabilir miydi? Ya da bir yerden sonra her şeyin garipleşmesi Marla’yla tanışmasından sonra olmamış mıydı? Zaten en önemli şey ikisinin de bu “gariplikleri” değil miydi? Anlatıcının bir ismi yok ama iki ismi oldu. Marla ölüyorum dediğinde anlatıcı yatıp uyuduğunu söylerken Tyler giti Marla’ya. Bir noktada anlatıcının yapamadığı, yapmaya cesaret edemediği her şeyi Tyler yapıyor oldu. Tabii oldukça ateşli (ateşi bir nevi dürtüyü işaret edecek biçimde kullanıyorum) bir şekilde. Anlatıcı Tyler’ı neden ortaya çıkardı konusunu belki uzun uzun konuşabiliriz ama hikayenin sonunda Tyler’ın işlevi neydi? Bence Tyler, anlatıcıyla Marla’nın birlikte olmasının yolunu açtı, aşk için ikisinin de biraz delirmeye ihtiyacı vardı.
“Aşık falan olduğumdan değil” diye bağırıyor Marla, “ama sanırım ben de senden hoşlanıyorum.”
Marla, Tyler’dan hoşlanıyor.
“Hayır, senden” diye bağırıyor Marla. “Aradaki farkı biliyorum.”
Bizim kulübümüze gelecek olursak üniversite hayatımda bir sürü gruba girmiş biri olarak benim de sanırım bunların yerini alacak bir gruba ihtiyacım vardı. Daha sonra neden ben bir tane kurmuyorum diye bir soru sordum kendime. Hikayenin burasına değinmeden benim için de her şeyden önce gelen bir şey var. O da aşk. Tıpkı anlatıcının Marla’ya duyduğu aşk gibi. Benim de bu filmi ilk olarak konuşmamın hatta bu kulübü kurmak istememin sebebi aşktı. Aşık olduğum kişi bir keresinde “Beni hayatımın çok garip bir döneminde tanıdın.” demişti bana. Üzerinde bu cümlenin yazdığı bir kupa almıştı bana. En mutlu ya da en mutsuz zamanlarımda kahvemi hep o kupadan içtim. Bu yazıyı yazma süreciyle de birlikte hikayenin sonunda fikrimi değiştiren bir şeyler var. Garip zamanlar yok, garip zamanları yaratan ve aşk için ona ihtiyaç duyan bizler varız. Bunları niye düşünüyorum, konuşuyorum kısmına gelelim. Buranın isminin Art and Unconscious Club olmasının sebebi sanattan bahsederken ya da onu yaratırken bilinçdışının bir şekilde kendini ortaya çıkarıyor oluşu. Tıpkı anlatıcının Tyler’ı ortaya çıkartması gibi. O yüzden burada sanat, psikanaliz ya da farklı şeyler üzerine ne kadar konuşursam konuşayım beni asıl çalıştıracak olan, içimdeki bir şeyleri yakacak olan kısmı ben neden bunu konuşuyorum demek olacak. Yolun sonunu kendime getirmeden buradan çıkamam. O yüzden hikayenin sonunda dönüp dolaşıp gelebileceğim tek yer kendimim.
Yorumlar